Uzun Mehmet'in vatan görevi olarak gördüğü bir dava için verdiği mücadele bizlere örnek olmalıdır. Uzun Mehmet vatanı için, kömürü aramaktan vazgeçmeyerek bu milli serveti ortaya çıkarmayı başardı.
Osmanlı İmparatorluğu'nun borç içinde olduğu, büyük enerji açığı bulunan yıllarda savaş gemileri, yük ve yolcu vapurları kömürle çalışıyordu. Devlet, kömürü İngiltere'den satın alıyordu ve maliyeti çok yüksekti. Aranan kömür nihayet bulunmuştu. Bu yanar taş,
Alaplı'dan Cide'ye uzanan Karadeniz kıyılarının derinliklerindeydi.
Kömür bulununca, maden yatakları, önceleri plansız bir şekilde işletmeye açılmıştı. Galata bankerleri, yabancı şirketler ruhsat alıp buraları çalıştırmaya başlamışlardı. Bölge köylerinin sağlıklı erkekleri ocaklarda yılın yarısında günde 10 saat çalışmak zorunda bırakılıyordu. Bu konuda nizamname çıkarılmıştı. Ereğli ve Zonguldak'ta mükellefiyet daireleri kurulmuştu. Yani çalışmak zorunluydu.
Ardından Fransızlar ve Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar bu madenlerde egemen oldular. 1918'de yeniden Fransızlar buraları işgal ettiler. 13 ile 50 yaş arasındaki sağlıklı erkekler gün yüzü görmeden, sağlıksız koşullarda çalıştırılıyordu. Sağlık koşulları dikkate alınmıyor, hastalarla ilgilenilmiyordu. Ücret düzenli ödenmiyordu.
Bu acımasız koşullar Cumhuriyet kuruluncaya kadar devam etti.
Cumhuriyet bu milli servete bağımsızlık anlayışı içinde sahip çıktı. Savaşın en zorlu koşullarında bile Mustafa Kemal Atatürk konuya el attı. 1921'de, kömür ve maden ocaklarında çalışma hayatına ilişkin yasa çıkarıldı. İşçilerin zorla çalıştırılması engellendi, insanca barınma ve dinlenme yeri düzenlenmesi, hamam açılması, 16 yaşından küçüklerin çalıştırılmaması, ücretsiz tedavi, varislere tazminat hakkı getirildi.
Cumhuriyete ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e çok şey borçluyuz. Cumhuriyet ilk önce eğitimi ve çalışma hayatını düzenledi. 8 saat çalışma, iş güvenliği, işçi sağlığı ve küçük çocukların çalışmasının yasaklanması konusunda çok temel adımlar attı. 1940 yılına kadar bu kömür ocaklarının borçları ödendi ve milli ekonomimizin, kalkınmamızın itici unsuru haline geldi. Bu süreç siyasi bağımsızlığın, ancak ekonomik ve kültürel bağımsızlıkla desteklenerek mümkün olabileceğinin çok çarpıcı örneğidir.
YORUM EKLE